Eğitim Sistemimiz için Alternatif Bir Öneri yazımı okumaya başlamadan önce bilmenizi istediğim bir şey var. Ben eğitimci değilim! Eğitim sistemimiz ile ilgili ahkam kesecek bir bilgi birikimim yok. Bu işi elbette eğitimcilerin tartışması ve karara bağlanması önemli.
Gerçi Türkiye’de bu tartışmayı sağlıklı bir şekilde yapabilecek kaç tane yetkin eğitimci var? Ayrıca yetkin eğitimcilere eğitim sistemimiz konusunda ne kadar söz hakkı veriliyor?
Bu sorular belli başlı tartışma nedenleri. Ama bu tartışmaları yapacak kişiler ne benim ne de bu yazıyı okuyan sizlersiniz. Bizler sadece içerisinden geçtiğimiz eğitim sistemimizin bize sağladıkları ya da sağlamadıklarını analiz edebiliriz.
Eğer iyi bir gözlem yeteneğimiz varsa ve araştırma konusunda istekli bir yapımız varsa doğru örnekleri analiz ederek birtakım önerilerde bulunabiliriz.
Eğitim Sistemi Bize Neler Katmadı?
Benim yazımı da bu doğrultuda değerlendirebilirsiniz. İçerisinden çıktığım eğitim sisteminin bana neler kattığından çok neler katmadığını çok iyi biliyorum. Sistemin eksik bıraktığı detayları telafi edebilmek için yıllardır mücadele veriyorum. Benim gibi milyonlarca insan da aynı mücadelelerin içerisinde.
Bu eksikleri telafi etme aşamalarının doğru eğitim sisteminin nasıl olduğunu anlamamız konusunda faydası da var. En azından “ben neden bunu öğrenemedim?” sorusunun yanıtını ararken eğitim sistemimizin defoları gözümüze çarpıyor.
Konunun tam bu noktasında başka bir uyarıyı yapmamda fayda var. Kendimizde eksikliğini gördüğümüz her konuda suçu eğitim sistemine atmak kolaycılıktan başka bir şey değil! Eğitim sistemimiz bir öğrenciye her şeyi veremez. Kendi çabalarımız da mutlaka olmalı.
Bana göre en önemli kavram öğrenmeyi öğrenmek. Eğer bu konuda kendinizi geliştirebilirseniz birçok eksikliği kendi çabanız ile kapatabilirsiniz.
Finlandiya Eğitim Sistemini Birebir Alalım mı?
Bu konu Türkiye’nin eğitim alanında en önemli tartışma konularından bir tanesi. Finlandiya eğitim sistemi Dünya’da sayılı sistemlerden bir tanesi. Eğitim sistemimizin eleştirilerinin ardından gelen ilk öneri genellikle Finlandiya eğitim sisteminin transfer edilmesi olur.
Bu tartışmalar önemli ve güzel tartışmalar. Ancak, “Bizim o sisteme ayak uyduracak eğitmen kadromuz var mı? Okullarımız sistemi birebir uygulamaya imkan sağlar mı?” sorularının yanıtları tam olarak verilmeden böyle bir adımı atmak sağlıklı olmayacaktır.
Dünyanın En Şaşırtıcı Eğitim Sistemi: Finlandiya | eğitimpedia
Öğrenciliğe ilk Adımda Motivasyon Eksik
Hepimiz kendimize şu soruyu soralım; “Öğrenciliğe başlarken bizi motive eden bir şey var mıydı?” Eğer aile içerisinde motive edici bir unsur söz konusu değilse öğrencilerin eğitime karşı bir motivasyonu oluşmuyor ne yazık ki!
Bu konuda sıkça anlatılan bir hikaye vardır. Japonya’da öğrenciler okula başlamadan önce geziye çıkartılırmış. Önce atom bombasının atıldığı Hiroşima’ya giderlermiş. Daha sonra ülkenin en büyük fabrikalarından biri gezilirmiş.
Bu gezi sonrasında öğretmenler öğrencilerine geziden alınacak dersi anlatırmış. Eğer çalışmazsanız sonumuz Hiroşima’daki gibi olur. Çalışırsanız bu fabrikalardan daha nicelerine kurarak ülkemizi devler liginde tutarız.
Bu anlatılanlar ne kadar gerçektir bilmiyorum. Ancak eğitim hayatının başlangıcında çok iyi bir motivasyon unsuru olduğu tartışılmaz.
Bizim de Çanakkale Savaşımız Var!
Benzer bir motivasyon etkinliğini biz yapamaz mıyız? Elbette yaparız. Bizim de muhteşem bir hikayesi olan Çanakkale savaşımız var! Çok fazla insanımızı kaybettiğimiz. Ekonomik anlamda da neyimiz varsa verdiğimiz bir savaş. Bugün ömrünün son demlerine gelip Çanakkale’ye bir kere bile gitmemiş o kadar çok insan var ki!
Kendi tarihimizin bu en önemli olayını yaşayabilmek, hissedebilmek ve öğrenebilmek için bireysel çabamız bile yok! Halbuki Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün de söylediği gibi geçmişimizden ders almadıkça geleceği doğru kurgulayamayız!
Çocuklarımızı okulun ilk yılında Çanakkale’ye götürerek orada yaşananları anlatabiliriz. Yolumuzun üzerinde mutlaka bir fabrika vardır. Biz Japonya gibi devasa bir sanayiye sahip değiliz. Ancak mutlaka büyük fabrikalarımız var. Onlardan bir tanesi seçilerek gezi organize edilebilir.
Eleştirel Düşünce ile Aramız İyi Değil!
Bizim eğitim sistemimiz süresince en büyük eksikliklerimizden bir tanesi eleştirel düşünce. Gerçi eğitim sürecimiz bittikten sonra da böyle bir kazanımımız yok! Eleştirel düşünce ile aramız hiç iyi değil! Nasıl olsun ki?
Geleneksel aile yapımızda çocuklarımızı kendi kalıplarımız içerisinde yetiştirmek gibi kötü bir alışkanlığımız var.
Zaten toplum olarak evlilik kararlarında genellikle bizim mahalleden, bizim çevreden kavramını önemsiyoruz. Bu sebeple evlendiğimiz kişilerle aynı inanış ve fikirleri paylaşıyoruz. Farklı bir dünyadan; farklı inanış ve fikirlere sahip insanla evlenmek bizim kültürümüzde yok. Gerçi öyle bir insana tahammül etmek bile kültürümüzde yokken evlenmek nasıl olabilir?
Çocuklarımız Bizim Birer Yansımamız!
Çocuklarımızı da kendimiz gibi yetiştirmek istiyoruz. Bizim inandığımız dine mensup olmaları zaten tartışılmayacak bir konu. Çocuklarımıza böyle bir seçme hakkı tanımıyoruz ki! Doğar doğmaz nüfus cüzdanına yazdırıp geçiyoruz.
Bizim siyasi görüşlerimiz neyse çocuklarımızın da öyle olmak zorunda. Aksi yöne doğru bir yöneliş sezersek hemen aile içerisinde bunun baskısını yapıyoruz. Böyle bir şeye imkan vermiyoruz!
Burada bir parantez açarak kendimden birkaç kelam etmek isterim. Ben İzmir’de doğup büyümüş ve 23 yaşında İstanbul’a tabiri caiz ise göç etmiş biriyim. İzmir demokratlık konusunda Türkiye ortalamasının çok üzerinde bir şehirdir.
Genellikle İzmir’de yetişen insanlar zamanla kendi dini görüşlerini ve ideolojilerini seçebilirler. Bu konularda aileler tarafından çok yoğun bir baskı yoktur. Yine de aileler çocuklarının kendilerinden farklı bir yöne gitmelerini istemezler. Ancak gitmek isteyen çocuklara karşı çok büyük baskılar uygulanmaz!
Ben de böyle bir aile içerisinde yetiştim. İtiraf etmem gerekir ki zaman zaman görüşlerim konusunda ailem ile ters ile düşsek de son derece demokrat bir yaklaşım gördüm. Aynı fikirde olmamak normal. Ancak birbirinin fikirlerine baskı kurma çabası normal kabul edilemez.
Türk Eğitim Sistemi ve Okul Yönetimi
Aile içerisinde benimsenen çocuk yetiştirme yöntemi eğitim sistemimize de sirayet ediyor. Türk eğitim sistemi ne yazık ki ezberci olması ile ünlü. Hepimiz bu eğitim sisteminin içerisinden geliyoruz. Ne demek istediğimi kolaylıkla anlayacaksınız.
Özellikle sosyal bilimler alanında öğretmenlerin bile çoğu dersi defterden ya da kitaptan okuyarak anlatıyor. Sadece anlatmakla kalsa yine iyi! Defterinde ya da kitabında yazanları satır satır deftere yazdırıyor.
Benim öyle bir tarih öğretmenim vardı mesela. Üniversite yıllarında notlarını tuttuğu bir defteri vardı. Derse gelir ve masasına koyardı. Masasının önünde ayakta durur ve defterine bakardı. Derste ilk cümlesi; “Evet arkadaşlar bugün falanca konuyu işleyeceğiz” olurdu. Defterleri açmamızı söylerdi.
Sonra başlardır yazdırmaya. “Başlık at, alt satıra geç, şunu yaz…” Bu şekilde tam 1 ders saatini doldurur, sonra da giderdi. Sınav zamanı geldiğinde tabi ki tüm defterden sorumluyduk.
Başarılı olmak için iyi bilen, iyi öğrenen, öğrenmeyi bilen, soran, sorgulayan öğrenci olmak değerli değil! Defter ya da kitaptakini ne kadar iyi ezberleyebildiğin önemli. Eğer ezber yapamıyorsan başarısızsın. Bir de gerçekten zeka pırıltısı olan öğrenci bu tip bir eğitim sisteminden sıkılıyor.
Sıkılan öğrenci bunu etrafındakilerle konuşarak ya da yaramazlık yaparak belli ediyor. Ne yapsın çocuk? Onun enerjisini doğru kullanamıyorsak bu daha dünyanın bile farkında olmayan bir çocuğun suçu mu?
Merak Kediyi Öldürür mü?
Aile ve eğitim sistemine değindikten sonra toplumsal normlara dokunmasak olmaz. Yeryüzünde bütün ileri toplumlar, bütün entelektüel bireyler merak konusunda insanları motive ederken bizim atasözlerimiz ve argomuz tam tersi bir tutum içerisinde.
Bizde ne yazık ki çok merak eden, sorgulayan, gerçeği arayan insanlar makbul vatandaş olamıyorlar. Bu tip insanlar toplumda sevilmiyor, kabul görmüyorlar. Hal böyle olunca bu kavramlara mümkün olduğunca uzak kalmaya çalışıyoruz.
Hem ailedeki baskıcı tutum hem okuldaki ezberci eğitim sistemi hem de toplumdaki yaklaşımlar ülkemizin ilerlemesinin önündeki en büyük engeller.
Felsefe Eğitimi Bizi Dünya Arenasına Hazırlar!
Çocuklarımızı Çanakkale’ye götürdük. Fabrikalarımızı gezdirdik. Gereken motivasyonu sağladık. Peki aile içerisindeki bu baskıcı tutumdan ve eğitim sistemimizin getirdiği ezberci davranıştan onları nasıl kurtaracağız? Tabi ki felsefe ile…
7 yaşında çocuklara Aristoteles, Socrates ve felsefi görüşleri anlatacak değiliz elbette. Filozof gibi düşünmek ve gerçeklerin arkasındaki görünmeyenleri sorgulamaya alıştırmak için oyunlarla felsefe öğretebiliriz!
Ege Bölgesinde dağlar denize dik uzanır. Bu gerçek çok büyük bir doğa felaketi olmadığı sürece değişmez. Bunu okulda çok basit bir biçimde ezberletebilirsiniz. Ancak neden böyle olduğunu anlama çabasında olduğu gibi insana keyif veren bir süreç yoktur.
Ayrıca o gerçeği ararken sürekli gözünü diktiği atlas içerisinde Karadeniz ve Akdeniz’de de paralel uzandığını görecektir. Dolayısıyla siz söylemeden çocuk bu bilgiyi de öğrenmiş olacak. Kendi kendine öğrenme yöntemi ile bilgi edinen insan öğrenme sürecinden keyif almaya başlar.
Aslında Finlandiya eğitim sistemi de tam olarak böyle. Ders saatleri boyunca oyun oynuyorlar, sorguluyorlar, bilgiyi arıyorlar. Eğitim sistemlerinde kesinlikle bir şeyleri ezberleme ya da bilgiyi başka birinden alma gibi bir durum söz konusu değil. Kendileri arayıp buluyorlar.
Sorgulama Yeteneği Herkesi Geçmenizi Sağlar
Eğer sorgulama yeteneğiniz varsa ve buna meraklıysanız herkesten daha fazla öğrenirsiniz. Sorguladığınız zaman aklınıza yatmayan birtakım şeyler hakkında alternatifler geliştirmeye çalışırsınız. İşte icat dediğimiz, yenilik dediğimiz şeyler bu tip sorgulamaların sonucunda hayata geçer.
Türkiye’nin son yıllarda rakiplerinden geride kaldığı en önemli alanlar bunlar. Aradaki açığı kapatıp öne geçebilmek için çok çalışmamız gerekli. Ancak çalışabilmemiz için de sorgulama yeteneğimizi geliştirmeliyiz.
Ama Bu Söylediklerim Bizim Ülkemizde Yapılamaz!
Bakın, bunu bir umutsuzluk cümlesi olarak düşünmeyin. Bizim ülkemizin ve yaşadığımız bölgenin tartışılmaz bir gerçeği! Bu topraklarda sorgulayan insan sevilmez. Çünkü sorgulayan insan her şeyin sonunda yaratıcının varlığını sorgulamaya başlar.
Bunun sonucu ateizm getirir. Geleneksel aile yapılarımız buna hazır değil. Hangi siyasi parti olduğu önemli değil. Bir dönemde ülkedeki ateist sayısı artıyorsa iktidardaki parti zarar görür, oy kaybeder!
O yüzden eğitim sistemi değişiklikleri söz konusu olduğu zaman herkes gerçeği bilir ama o gerçeğe uzanamaz! Bir değişim toplumsal tabandan yukarıya doğru ilerlemiyorsa o değişim devlet katında gerçekleştirilemez!
Biz sadece dini çizgilerimiz, o çizginin gerisini sorgulanamaz gördüğümüz için diğer binlerce konuda sorgulama yapma şansını kaybediyoruz. Ayrıca bilmiyoruz ki yaratıcının varlığını sorgulayıp var olduğuna ikna olan kişi diğer tüm insanlıktan daha dindar olacaktır!
Kültürümüzle Savaş Vermemiz Şart!
Bu durumda yapılabilecek en temel şey kültürümüzle vereceğimiz savaş. Ben inanıyorum ki biz ve bizden sonraki kuşak tüm bu konularda daha açık görüşlü. Ebeveynlerimize göre biraz daha sorgulayıcı bir tutum içerisindeyiz.
Bizim bu tutumumuz gelecekte kültürel normlarımızın değişmesini sağlayacaktır. Umarım bu süreç çok yavaş yürümez. Dünyadaki bu hızlı değişim dalgasından geride kalmayız.
Mehmet Ortaç sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
0 Yorum